YAŞ ALMAK

Vincent-van-Gogh-Doctor-Gachet-631.jpg__800x600_q85_crop

Ülkemizde her yıl 18–24 Mart tarihleri arası “YAŞLILAR HAFTASI” olarak kutlanmaktadır.  Kişisel olarak elimden geleni yıllarca yapmaya çalıştım. Alzheimer Vakfı (İstanbul), Geriatri Vakfı (Ankara) gibi kurumlarda gönüllü olarak çalışmalar yaptım. Farkındalık yaratmak adına  birde kısa film çekmiştim “Yaşlılığın eee Hali” diye.

Arada yazdığım birkaç şiir olur.

Yaşlanmak insanoğlunun hep korkulu rüyası olmuştur. Ancak Alzheimer Vakfı’nda çalışmaya başlayıp da yeni hayatlar tanıdıktan sonra, belki insanların bu hastalığa belki dikkatini çekebilirim, diye bir şiir yazmıştım.

Bu özel hafta bu şiirimi sizlerle paylaşmak isterim.

YAŞLANMAK İSTEMİYORUM ANNEM

Korkuyorum,

Fersiz bacaklar,

Oksijene hasret ciğerler

Tatsız tuzsuz  yemekler

Yaşlanmak İstemiyorum Annem

Korkuyorum,

Titrek eller,

Anlamsız kelimeler,

Unutulan dünler,

Yaşlanmak İstemiyorum Annem

Korkuyorum Annem,

Sabah yabancı bir kadınla uyanmaktan

Korkuyorum Annem,

Evin içindeki bir yabancıdan

Korkuyorum Annem

Sevdiklerimi unutmaktan

Yaşlanmak İstemiyorum Annem

(Alzheimer hastalarına ithaf olunur)

Son söz:

Büyük Atatürk ne demiştir “Bir milletin yaşlı vatandaşlarına ve emeklilerine karşı tutumu; o milletin yaşama kudretinin en önemli kıstasıdır. Geçmişte çok güçlüyken, tüm gücüyle çalışmış olanlara karşı minnet hissi duymayan bir milletin, geleceğe güvenle bakmağa hakkı yoktur.”

Fedai Çakır

27.03.2016, İstanbul

Çocuk Edebiyatının Yeni Ustası Fedai Çakır

Yazar - Yönetmen Fedai Çakır

Sokak Köpekleri Bal ile Betty Sinema filmi ile Türkiye’de bir ilke imza atan ve Yazdığı çocuk kitaplarıyla dikkatleri toplayan Fedai Çakır, Türk ve dünya edebiyatı alanında yayınlar yapan Kavis Kitap’ın, Som Kitap’ın ve Kavis Çocuk’un kurucusu.  Fedai Çakır, çeşitli radyolarda ve TV kanallarında da program yapımcısı ve yönetmen olarak çalıştı.

Gazeteci, yazar, program yapımcısı, yönetmen Fedai Çakır’la hayatı ve kitabı konuştuk…

  1. 1.Öncelikle kendi ağzınızdan sizi biraz daha yakından tanıyabilir miyiz?

Daha ortaokul sıralarında marketler zinciri hayaliyle büyüdüm, liseyi bitirir bitirmez ticarete atıldım.

1985’te “Türkiye’nin bebe gazetecisi” unvanıyla Toplum gazetesini bir buçuk yıl boyunca çıkarmayı başardım.

Bu dönemle ilgili hayatımda iz bırakan anılardan biri; dönemin başbakanı Turgut Özal bana randevu verdi, ama gazetem tam o sırada kapandığı için bu randevuya gidemedim…

1993 yılından itibaren çeşitli sektörel dergiler yayımladım. 2000’den itibaren de edebiyat çalışmalarına yöneldim.

Çeşitli radyo ve televizyona program yaptım.

Birçok televizyon programında sunuculuk ve yönetmenlik yaptım.  Kısa ve uzun metrajlı filmler çektim.

Birçok sivil toplum kuruluşunda gönüllü olarak çalışmalarım devam etmektedir.

Türk ve dünya edebiyatı alanında yayınlar yapan Kavis Kitap, Som Kitap ve Kavis Çocuk’un kurucusuyum. Her butik yayın evinin başına gelen benimde başıma geldi daha fazla devam ettiremedim. Fakat yayıncılık içimde bir yerde hep var her an yeniden bulaşabilirm.

Bir erkek çocuk ve bir de kedi babasıyım. İki de torum köpeklerim var Bal ile Betty

  1. Çocuk edebiyatına ilginiz nasıl başladı? Neden bu alanda yazmak istediniz?

İlk yazma maceram “Ham Elma” adında iç dökmelerimi, ergenlik yaşımı ve arkadaşlarımı anlatan bir çalışmaydı.

Acemice olan bu çalışmam hiçbir zaman basılma imkânı bulamadı.

Oğlum Doğuşhan’la aramızda müthiş bir bağ vardır.

Onu uyutmak için yanına uzandığımda ona masallar anlatırdım ve bu masallar kendi yazdığım masallar olurdu.

Hayal dünyamın geniş olduğunu o zamanlar keşfettim. Doğuşhan’ın tepkilerini gözlemleyerek yazdığım masallardan üç tanesini kaleme aldım.

Çocuk edebiyatıyla tanışmam bu şekilde oldu.  2000’li yıllarda yazılan bu kitaplarım yayınevimizin yayın kurulunun iki tanesini kabul edip birini ret etmesiyle basılma imkânı buldu.

Çocuklara olan sevgim beni bu alanda yazmaya itti.

  1. Çocuk kitaplarını yazarken kendi hayatınızdan, çocukluğunuzdan ilham alır mısınız? Nelerden beslenirsiniz?

İstanbul’da doğup büyüyen, aslen Karadeniz kökenli işçi bir ailenin çocuğuyum. Yazarların kendi hayatlarından ilham almaları, çevrelerini gözlemleyerek yazmalarından daha doğal bir şey düşünemiyorum. Yaşamımdan çocukluğumdan ilham aldım. Yazarken dikkat ettiğim tek konu, yazılarımın bir bölgenin çocuklarına değil tüm dünya çocuklarına hitap etmesi… Kitaplarımda doğa ve hayvan sevgisi, tamamen yaşadığım çocukluğumun etkisiyle oluşmuştur.

  1. Kara Yele ve Kütburun ile Kocakarın kitaplarınızın ikisi de hayvan hikâyelerinden besleniyor. Hayvanları seçmenizin özel bir anlamı var mı? Bu yolla çocuklara daha kolay mesaj verildiğini düşünüyor musunuz?

Çıkarsız, karşılıksız size sevgisini sunan tek tür hayvanlar. Çocukluğumda Misket isminde dişi bir kedimiz vardı. Onun her sene düzinelerce yavrusu olurdu; onların büyüyüp hayata atılmasını izleyerek büyüdüm. İstanbul’da yaşayan Karadeniz kökenli aile, genellikle yazları köylerine giderler. Bazıları bizim gibi fındık toplar bazıları ise çay… Ortak noktamız müthiş bir doğa ve hayvanların bol olduğu bir ortama gidiyor olmamız… Çocukken okulların kapanıp da köye gideceğim zamanı büyük bir sabırsızlıkla beklerdim.

Amcamın çok güzel bir atı vardı. O atla 12-13 yaşlarında bahçeden fındık taşımayı öğrenmiştim.

karayele.indd

O patika yollarda atla eve giderek yükü indirip tekrar bahçeye dönerken atla ilgili hayal dünyamda oyunlar kurardım. Sanırım Kara Yele kitabımın yazılmasında o atın payı büyük olmalı.

İstanbul’dan köye gittiğimiz bir yaz, annem ve babamdan önce elimdeki yüklerle eve ulaşmıştım.  Köylerde araba yolu yok tabii o dönemlerde. Patika yoldan dağın tepesinde olan evimize yürüyoruz. Düşünün, ben o zor yolu heyecan ve sabırsızlıkla hızlı hızlı alıp eve ulaştım. Anahtarı almadığımı fark ettiğim anda karşımda bir köpek belirdi. Üzerinde siyah benekleri olan beyaz kocaman bir köpek… Korkudan ayaklarımın bağı çözüldü. Kıpırdayamıyordum. Karşıma yattı, saatlerce bizimkiler gelene kadar bekledi. Sonradan Alaca ismini verdiğim bu köpekle o yazımız beraber geçti. Her gün dağlarda, bahçelerde, derelerde hep yanımdaydı. O gün, benim tek olduğumu anlayıp dağ başında başıma bir şey gelmesin diye beni beklediğini düşünmüştüm. Kütburun ile Kocakarın’daki köpek aslında o köpeği tasvir etmektedir.

Kitaplarımda çocuklara mesaj vermeye çalışmıyorum aslında. Kitaplarımı yazarken ve imza günlerimde çocuklarla çocuk oluyorum. İçimdeki çocuk hiç yok olmuyor. Bir çocuğu en iyi başka bir çocuğun anlayacağını düşünüyorum. Doğa ve hayvanlar da çocukların dünyasına inmenin en güzel yolu.

  1. Kitaplarınızda temel olarak çocuklara neyi anlatmayı hedeflersiniz? Ne tür mesajlar vermeyi amaç ediniyorsunuz?

Çocuklar için yazdığım yayımlanan ve yayımlanmayı bekleyen kitaplarımda hayvan sevgisi, doğa sevgisi, dostluk ve arkadaşlık ön planda. Büyük şehirde yaşayan çocukların doğa sevgisini bilmediklerini üzülerek gözlemlemekteyim. Hayvan sevgisine gelince, daha da vahim. Hayvanların dünyasını evdeki kedi, köpek ya da belgesellerde izlediklerinden ibaret sanıyorlar.  Sokakta gördüğü hayvanlara kötü davranan yetişkinlerle hayvanlardan kaçan, korkan çocuklarla dolu şehirler…

Kitaplarımda hayvanların ne muhteşem yaratıklar olduğunu, çocukların sol yanlarında hissetmelerini istiyorum. Doğanın hepimize lazım olduğunu, yaşam alanlarını kirletmeden, neden niçin lazım olduğunu da hissettirmek önemli. Bir de bu yaşam alanının hayvanlar ve insanların ortak yaşam alanı olduğunu, herkesin yaşam hakkına saygıyı hissettirmek, diyebilirim.

  1. Çocuk kitaplarınızı kaleme alırken özellikle uzak durduğunuz, dikkat ettiğiniz noktalar neler?

Ben yazarken içimden geldiği gibi yazıyorum. Çocuk ruhumu kaybetmedim dedim ya, bu nedenle o saflık zaten yazılarımda oluyor. Bunun dışında özellikle tüm dünya çocuklarına hitap etsin istiyorum. Çocuklara direkt mesaj vermek değil, okuyarak kitabın içinden kendi mesajını kendisinin bulmasını sağlayacak şekilde yazmaya çalışıyorum. Kötü anne baba, yetişkin insanlar tasvir etmemeye çalışıyorum. Herkesin iyi olduğunu düşünmek istiyorum. Sırada yayınlanacak olan kitaplarımda, insanların doğaya verdiği zararları üzülerek yazmak zorunda kaldım.

Temeli çocukça yazabilmek sanırım.

  1. Kitaplarınızdaki renkli görseller de dikkat çekiyor. Kitap sayfalarının renkliliği, güzel, farklı görsellerle süslenmesi kitapların okunmasında sizce önem taşıyor mu?

Çok çok önemli. Kar Yele ve Kütburun ile Kocakarın’ı Kanadalı ressam Alanna Marohnic resimledi. Bu iki kitap, Alanna’nın bu alandaki ilk çizimleri oldu. Başka da yapmama kararı aldı. Bu kararı alırkenki düşüncesi de, her resmin bir sanat olarak çizilmesiydi. Alana’nın çizimleri, doğruyu söylemek gerekirse metinlerin önüne geçti, diyebilirim.

Çizimler ne kadar renkli ve çocukların iç dünyasına hitap ederse çocuk kitabı tekrar tekrar okur. O resimlere bakarak annesine babasına hikâyeyi hayal dünyasından kendinden bir şeyler katarak anlatır. Bu da çocuğun gelişimine önemli katkılar sağlar diye düşünüyorum. Bu anlamda Kara Yele ve Kütburun ile Kocakarın kitaplarının çocuk gelişiminde resimleri ve metinleriyle katkısının olacağını düşünmekteyim.

  1. İki kitabın devamı gelecek mi? Yeni projeleriniz neler?

Bu tarzda yazdığım toplam 8 kitap var. Önümüzdeki günlerde “Cüce Cin” serisi çıkacak. Şu an resimlemeleri yapılan bu kitapların en kısa zamanda çocuklarla buluşmasını hedefliyorum.

Çocuklara ve kedi seven yetişkinlere de bir müjdem var: Beş yıldır evimizin çocuğu olan kedimiz Chanell’in öyküsünü yazsım. Bu kitap, öykü türünde ilk çalışmam olacak. Bu konuda bana öykünün iki usta kalemi, Feridun Andaç ve Mustafa Balel destek verdiler. Kedileri çok seviyoruz ve anlattığım öyküyle çocukların da çok seveceğine inanıyoruz.

Beş yıldır üzerinde çalıştığım ve ilk bölümünü bitirdiğim yakın tarihimizden bir milletvekilinin hayatını yazmaktayım. Bu konuda da bana Öner Ciravoğlu ve Hıfzı Topuz destek verdiler. Bu tarihi kitabın da ilgi çekeceğini düşünmekteyim.

Tebi ki yeni senoryolar yazıyorum ve yeni sinema filmleri çekeceğim.

  1. Türkiye’de çocuk edebiyatı son yıllarda gelişmeye başladı. Sizce daha iyi olması için neler yapılmalı?

Çocuk edebiyatı satış rakamlarına bakıldığında yetişkin edebiyatında çıkan kitapların çok çok önündeler. Kalite olarak çok kaliteli çocuk edebiyatı yayını yapan yayınevleri var. Bunun yanında ciroları çok yüksek fabrikasyon çalışan; çıkardığı kitapların metinleriyle, resimleriyle kaliteyi yakalayamayan yayınevleri de çok var. Çok kitap çıkarmaktan ziyade nitelikli kitapların çıkarılmasına çaba göstermeliyiz.

Çocuk kitaplarının tüm dünyada olduğu gibi ilk pazarı okullar. Okul yönetimlerinin yazar ve yayınevlerini okullardan uzaklaştırmak için çabalarını üzülerek görmekteyim.  Okul müdürleri bir etkinlik yapmaya korkuyor. Hakkında soruşturma açılacak diye korkuyor. Bunun temelinde öğretmenlerimizin de yeterince kitap okumamaları gelmekte. Kitabın içeriği ve yazar hakkında bilgileri yok. Bilgisi olmadığı konuyla ilgili etkinlik de yapmaya korkuyorlar.

Ülkemizde iyi çocuk kitapları çizebilen ressam, illüstratör az. Bu konuda üniversitelerin içinde çocuk kitapları resimleme için ayrı dersler yapılmalı. Bu derslere çocuk edebiyatı yazarları, editörler de dahil edilip çocuk kitaplarının nasıl çizilmesi gerektiği ressam adaylarına anlatılmalı.

Yapılacak çok şey var ama şu an aklıma bunlar geliyor. Bir de resimlemelerde çocukların da fikirleri alınmalı.

  1. Anne babalara çocuklarına kitap okutmaları için neler tavsiye edersiniz?

İmzaya gittiğim yerlerde ailelerin bana çok sık sorduğu sorulardan biri bu soru. Klasik bazı cevaplar var, bu cevaplara katılmıyor değilim. Mesela teşvik edin ama zorlamayın gibi klasik cevaplar var. Bu cevaplarda aslında akademik insanların söyledikleri son derece doğru tespitler. Buna rağmen ülkemizdeki eğitim sistemi içinde çocukları kitap okumaya teşvik etmenin çok güç olduğunu düşünüyorum.

Kaba bir tarif, kullanmaktan hiç haz almadığım “yarış atı gibi” sınavlara hazırlanan bir çocuğu kitap okumaya nasıl teşvik edebilirsiniz ki?  Bence aileler; gelecek için, okumayı seven, hayattan zevk alan çocuklar yetiştirmek istiyorlarsa eğitim konusunda daha az baskıcı olmalı, çocuğun kendi kararlarını almasına yardımcı olmalı, oyun için zaman ayırmalılar.

Bunları yaparsanız çocuğunuzun kitap okuması için yapmanız gereken tek şey, elinden tutup kitapçıları gezdirmektir. Kitapçıları, sahafları gezdirin. Bırakın kitap almayacaksa almasın, ama siz kitap önermeyin. Kendisi kitaplara dokunsun, tezgâhtarla sohbet etsin. İşte o çocuk, bir sonraki gezinizde kitap alacak ve okumaya başlayacaktır.

  1. Son olarak neler eklemek istersiniz?  

Kara Yele kitabım tiyatronun usta oyun yazarları Demet Çizmeci tarafından çocuk oyununa uyarlandı. Sahnelerde görmek isterim.

Bana çocuklar ve çocukları sevenlerle sayfalarınız aracılığıyla buluşma imkânı verdiğiniz için çok teşekkür ederim.

Çocukları çok seviyorum.

balilebetty

Crytek “Ascent” Videosunu Paylaştı

footerbgCrytek The Climb Geliştirici Günlüğü 2

Crytek, Oculus Rift’e özel geliştirdiği sanal gerçeklik tırmanış oyunu The Climb için hazırladığı geliştirici günlüğü videolarından ikincisini “Ascent” ismiyle yayınladı.

Bu yeni videoda The Climb’da 90 FPS görüntü verebilmek adına sahne arkasında çalışan ekibin karşılaştıkları zorluklar konu ediliyor. Crytek çalışanlarının oyunu daha gerçekçi yapabilmek için kullandıkları teknikleri ve süreçleri videoda görebilirsiniz.  Ayrıca VR deneyiminizde, parmaklarınızın ucunda görebileceğiniz inanılmaz grafik detaylar da videoda gösteriliyor.

The Climb’da oyuncular, dünyanın en tehlikeli ekstrem sporlardan biri olan kaya tırmanışının korkusunu ve heyecanını hissedecekler. Dünyanın en ürkütücü zirvelerini fethedin. Ayrıca Vietnam’daki Halong Koyu ve yeni duyurulan Alp Dağları bölümlerinde, gerçek hayattan ilham alınıp 3D olarak yeniden yaratılmış muhteşem manzaraları keşfedin.

The Climb, Oculus Rift için geliştiriliyor ve Oculus Rift’in çıkışında hazır olması bekleniyor. Oyunla ilgili daha fazla bilgi için: www.theclimbgame.com<http://www.theclimbgame.com>.

Geliştirici Günlüğü (YouTube):

Geliştirici Günlüğü (İndirme Bağlantısı):http://assets.crytek.com/asset-bank/images/assetbox/94a3de04-894d-4e16-ad0e-3dea27d6e4a0/asset4242.html

BİR ANEKDOT (Ön sezi önemlidir)

ORDİNARYÜS PROFESÖR DR. SADİ IRMAK
ORDİNARYÜS PROFESÖR DR. SADİ IRMAK

“İstanbul Üniversitesi’nde öğrenci olduğum sıralar, okul
duvarında bir ilan gördüm: “Avrupa‘ya talebe yollanacaktır. ”
Allah Allah, dedim! Ülke yıkık dökük, her yer virane, Lozan yeni imzalanmış, bu durumda Avrupa’ya talebe… Lüks gibi gelen bir şey…
Ama bir şansımı denemek istedim.

150 kişi içinden 11 kişi seçilmişiz.

Benim ismimin yanına Atatürk, “Berlin Üniversitesi’ne gitsin.” diye yazmış.
…Vakit geldi, Sirkeci Garındayım; ama kafam çok karışık.
Gitsem mi, kalsam mı? Beni orada unuturlar mı? Para yollarlar mı?
Tam gitmemeye karar verdiğim, geri döndüğüm sırada bir posta müvezzi ismimi çağırdı.
“Mahmut Sadi! Mahmut Sadi! Bir telgrafın var.”
“Benim” dedim.
Telgrafı açtım, aynen şunlar yazıyordu: “Sizleri bir kıvılcım olarak yolluyorum, alevler olarak geri dönmelisiniz.”

İmza
Mustafa Kemal

Okuyunca düşündüklerimden olağanüstü utandım. “Şimdi gel de
gitme, git de çalışma, dön de bu ülke için canını verme.” dedim.
“Düşünün 1923’te o kadar işinin arasında 11 öğrencinin nerde, ne zaman, ne hissettiğini sezebilen, ona göre telgraf çeken bir liderin önderliğinde bu ülke için can verilmez mi?”
Çok başarılı oldum. Ülkeme alev olarak döndüm. Önce İstanbul Üniversitesi Genel ve Beşeri Fizyoloji Enstitüsü‘nü kurdum.
Kürsü başkanı oldum. Daha sonra ülkemin başbakanlığını yaptım.

BEN ORDİNARYÜS PROFESÖR DR. SADİ IRMAK “sadece iki satırlık bir telgrafın yarattığı bilim adamıyım..”

 balilebetty

 

 

KİN TOHUMU

aha

Terör vurdukça düşünüyor insanlar, bir insan nasıl olurda canlı bomba oluyor da kendini patlatıp masum insanları öldürüyor.

Bende üzerinde düşünüyorum, benimde sorguladığım bir konuydu bu konu. Sonra anladım ki bu insanların içine ekilmiş “Tohumların” nedenleri idi yaşananlar.

Sıradan bir insanı, sıradan insan görmemizi engelleyen “Tohumlardı” bu içimize ekilmiş tohumlar.

Bir Alman’ın içine ekilmişti “Kin Tohumu” Yahudiler ölmeli.  Alman masum Yahudi ölümlerine suskun kalmıştı.

Bir İsraillinin içine ekilmişti “Kin tohumu” Filistinliler düşman. İsrailli masum Filistinli ölümlerine üzülmemişti.

Kendini daha çok Müslüman sayan kadın çıktı, İstiklal’de yaralan masum İsrailli için “Keşke ölseydi” dedi. Bunu dedirten içine ekilen “Kin Tohumu” değimliydi.

İngiliz dedi, Irak’ta, Suriye’de Müslümanlar ölsün, Fransızlar dedi haklısın ölsün, İtalyan durur mu? oda katıldı tabi ki ölsün, Almanlar ölümleri normal olsun, Amerikalısı dedi ki ben karışmıyorum ama ölürse de ölsün.

Dünya’da oluşmuştu içi “Kin Tohumu” dolu milyarlarca insan.  Orta Doğuda ölümlere sesiz kalan.

Benim güzel ülkemde,  benim tespit ettiğim yerel KİN TOHUMU çeşitlerimiz şunlar:

  • Alevi,
  • Sunni
  • Şii,
  • Ermeni
  • Yahudi,
  • Kürt,
  • Hıristiyan,
  • Rum,
  • Atatürkçü,
  • Laik,
  • İçki içen,
  • Beynamaz,
  • Başörtülü,
  • Dinci,
  • Yobaz,
  • Aşırı muhafazakar,
  • İktidar yanlısı
  • Muhalif

Canlı bombaların içine ekilmiş olan “Kin Tohumu” da “Türkler”  ve  “Türkiye”

Bazılarımızın içinde yukarıda yazdığım ve yazmayı unuttuğum “Kin Tohumu” var ise ve bu bazılarımız, yaşanan bazı ölümleri, bu şekilde kendi iç dünyasında hafifletip bu masum ölümlere kayıtsız kalabiliyor.

Canlı bombaları hazırlayıp gönderenler, canlı bombaları eğitenler o canlı bombanın içine ekiyordu “Türkler”  ve  “Türkiye”  “Kin tohumunu”

Bu “Kin Tohumu” ekili olan bazı kesimler var ki onlarda bu şekilde iç dünyalarında bu masum ölümleri hafifletip duymazdan geliyor ve sevinebiliyorlar.

İnsan olan insanlığından utanır. Utanan insan, içinde ki tohumun çeşidine bakmaz. İçinden söküp atar.

İnsan olan insan, içine ekilecek tohumların, sadece sevgi, vicdan, merhamet ve barış tohumlarının ekilmesine izin verir.

 

Fedai Çakır

19 Mart 2016, İstanbul

Crytek, Yepyeni CRYENGINE V ile Topluluk Odaklı “İstediğin Kadar Öde” Modelini Duyurdu

4214_displayCrytek’in güçlü geliştirme aracına; CRYENGINE Marketplace, VR desteği ve yeni özellikler ekleniyor

Game Developers Conference 2016 tüm hızıyla sürerken, Crytek şimdiye kadarki erişimi en kolay, en güçlü ve en çok özelliği içerisinde barındıran geliştirici aracı CRYENGINE V’i duyurdu.

CRYENGINE V, “İstediğin Kadar Öde” iş modeli ile bugün piyasaya çıkıyor. Bu model sayesinde geliştiriciler istedikleri miktarda ödeme yaparak, herhangi bir lisans veya ek hizmet bedeli ödeme zorunluluğu olmadan motorun tüm özelliklerine ve kaynak kodunun tamamına her yerden ulaşabilecekler. CRYENGINE V’i kullanmaya karar veren kullanıcılar, Crytek’in gelecek vaat eden bağımsız geliştiricileri doğrudan desteklemek amacıyla oluşturduğu Bağımsız Geliştirici Fonuna %70’e kadar destek verebiliyor.

Ayrıca CRYENGINE’in bu en son sürümüne CRYENGINE Marketplace ekleniyor. Geliştiriciler, Marketplace bölümünden Crytek’in kendi kütüphanesindeki kaynaklara, CRYENGINE topluluğu ve diğer güvenilir sağlayıcılar tarafından üretilmiş binlerce materyale, ses dosyalarına ve 3D objelere erişebilecek.

Crytek Kurucusu, CEO ve Başkanı Cevat Yerli: “CRYENGINE V, geliştiricilere günümüzün en gelişmiş imkânlarını sunmakla kalmayıp, ayrıca bu imkânları en ulaşılabilir hale getirmek konusundaki taahhüdümüzü göstermektedir. CRYENGINE Marketplace’in açılması, yenilenen motor arayüzü, yeni destek kanalları ve yeni ödeme modeli sayesinde CRYENGINE’in gücünden faydalanmaya başlamak artık çok daha kolaylaştı. İstediğin Kadar Öde Modeli topluluğu merkeze alıyor. Umuyoruz ki, bu model bizle geliştiriciler arasında ve geliştiricilerin kendi aralarında daha yakın işbirliği kurmasını sağlayacak.”

Ayrıca CRYENGINE V, günümüzün önde gelen Sanal Gerçeklik donanımlarına destek veriyor. Crytek’in motoru artık kullanıcılara PlayStation VR, OSVR, HTC Vive ve Oculus Rift için kendilerine özgü VR deneyimleri oluşturmalarına olanak tanıyor.

4187_display

CRYENGINE V’in getirdiği diğer yenilikler:

  • C# Olanağı: C# bilen geliştiriciler için CRYENGINE V’te kod yazımına olanak tanıyan yeni bir API
  • Yenilenmiş Düşük Overhead Renderer: Grafik ağırlıklı uygulamalarda günümüz donanımlarının performanslarında gözle görülür artış sağlar.
  • DirectX 12 desteği: Donanım kaynakları üzerinde daha iyi bir kontrol sağlamak için DirectX’in son sürümünü kullanır.
  • Gelişmiş Volümetrik Bulut Sistemi: VR için optimize edilmiş, en düşük performansla bulutlara 3D uzamsal render seçeneği.
  • Yeni partikül sistemi: Tamamen GPU tarafından işlenen, çarpıcı ve akıcı gerçek zamanlı efektler oluşturma özelliği.
  • Yeni bir başlatıcı ve kullanıcı arayüzü: Yenilenmiş özellikler ve yeni ikon gruplamaları ile CRYENGINE içerisinde daha kolay gezinti sağlayan modern arayüz tasarımı.
  • FMOD Studio desteği: Ses programları kullanımı konusunda daha fazla esneklik.
  • CRYENGINE Cevaplar: CRYENGINE topluluğunun soru ve cevaplarını paylaşabileceği özel bir kanal

Geliştiricilerin CRYENGINE’in gücünü nasıl kullandıklarını yakından görmek için Crytek’in YouTube’taki tanıtım videosunu izleyin.

CRYENGINE V www.cryengine.com sitesinden indirilebilir. GDC 2016’dan Crytek ile ilgili en güncel haberleri almak için Twitter, Facebook, hesaplarını takip edin ve www.crytek.com sitesini ziyaret edin.

CRYTEK İSTANBUL OFİSİNE ÖNEMLİ İSİM

IMG_0005

Pana Holding’in eski CEO’su Haşim Akkaya Crytek İstanbul Ofisine Genel müdür olarak atandı. Bir çok ünlü bilgisayar oyunu bulunan firmanın Akkaya ile Türkiye’de daha etkin olmayı hedeflediği bellidir. Akkaya’nın iş hayatında ve çalışma alanında daha önce gösterdiği performans bunu işaret etmektedir.

Bir basın bülteni yayınlayan Crytek İstanbul ofisi bu atamayı şöyle duyurdu.

Crytek İstanbul Ofisine Önemli Atama

Kurtlar Vadisi dizisi ve filmleri ile bilinen Pana Holding bünyesinde ki bir çok firmanın üst düzey yöneticiliğini yapan, dünya genelinde projelere, başarılara imza atan, Haşim Akkaya geçtiğimiz ay itibarıyla Crytek İstanbul ofisine Genel Müdür olarak atandı..

1999’da üç Türk kardeş olan Cevat, Avni ve Faruk Yerli tarafından Almanya’nın Coburg şehrinde kurulmuş olan Crytek zaman içerinde uluslararası firma konumuna ulaşmış ve günümüzde bir çok ülkede faaliyetlerine devam etmektedir. Crysis, Far Cry gibi bir çok bilinen, rağbet gören oyuna imza atan firma Warface oyunundan sonra yeni projeler ve oyunları da önümüzdeki günlerde piyasaya sürmeye hazırlanıyor.

Yeni çıkacak projeler ve oyunları ile Türkiye piyasasına da iddialı olarak girmek isteyen firma özellikle, dağıtım, pazarlama, yaratıcılık ve stratejik yaklaşımları ile başarılarından söz ettiren Haşim Akkaya’ya İstanbul Stüdyosunu teslim etti.

 

Akkaya; “Her başarılı yöneticinin kendi çalışma ekibini oluşturduğunu, kendinsin de bu yönde çalışmalarının devam ettiğini, Crytek İstanbul ekibi olarak hem yeni projelerin ve oyunların pazara sunumu hem de var olan oyun pazarının artması için gerekli önlemlerin alındığını ve çalışmalarının yapıldığını” açıkladı.

Crytek Hakkında

Crytek, Frankfurt’daki merkezi ve dünya çapındaki 8 stüdyosuyla faaliyet gösteren bağımsız oyun geliştirici, yayıncı ve teknoloji sağlayıcısıdır. 1999 yılında kurulan Crytek, şu ana kadar Far Cry, Crysis serisi, Ryse: Son of Rome ve Warface gibi pek çok ödül kazanan yapımı ortaya çıkarmıştır. Tüm oyunlar, Crytek’in sınırları zorlayan 3 boyutlu oyun teknolojisi CRYENGINE kullanılarak geliştirilmiştir. Ayrıca bu teknoloji, pek çok geliştirici ve lisans sahibinin oyunlarını PC, Xbox One, PlayStation®4, Wii UTM, iOS ve Android platformlarında çıkarmak için ilk tercihi olmuştur. Crytek’in oyun hizmetleri anlamında devam eden gelişimi, şirketin oyunculara yaşattığı en üst kalite deneyimi kendi online platformlarından da sürdürmesine imkan sağlamaktadır.

Daha detaylı bilgi için www.crytek.com ve www.cryengine.com sitelerini ziyaret edebilirsiniz.

ÇİŞ ÖNEMLİDİR

cis

Ünlü mega starımızın “çişim geldi” sözleri ile bu yazıya başlamak en iyi seçimdir diye düşünüyorum. Tarkan’ın dediği gibi çiş geldi mi beklemek mümkün değildir, çiş önemlidir vücuttan atılmalıdır. Hele birde erkek iseniz çişinizi tutmak ileride ciddi sağlık problemine de açabilir. Prostat kanseri olmanız mümkün olur.

Nerelere işemedim ki, araç kapısını kendime siper edip otoyol kenarlarına, parklarda ağaç diplerine, fındık bahçesinde kuytu bir yere, dere kenarlarına, dağ başında herhangi bir taşın kenarına. Ama en çok da camilerin tuvaletleri yetişti imdadıma.

Bir Müslüman olmayan ülkelerin topraklarında çişiniz geldiğinde en önemli seçeneğinizden yoksun olursunuz. O yüzdendir en gelişmiş büyük metropol şehirlerinin sokaklarında duvar kenarlarına, ağaç dilberine işeyen insanları görme oranınız yüksektir. Bizde ise bu oran Camilerimiz ile abdest alma ve abdest öncesi taharet giderme kültürü ile camilerimizin tuvaletleri oluşmuş ve çok da iyide olmuş.

Geçenlerde sınıf arkadaşım, kankam, en eski yerenlik yaptığım dostum Cihat’ın orada takıldık biraz. Zaman ilerlemiş gecenin ilerleyen saatlerine doğru eve gitmek için ayrıldım. Birden Çiş’in sıkıştırmaya başladığını fark ettim. Yolumun üstün de “İslambey Camii”nin tuvaletine gideyim dedim. Tadilat dolayısıyla kapalıydı. Hemen 500 metre aşağıda ki Kasım Çavuş (Eski yeni) camiye koşturdum. Orasının da kapılarını kapatmışlar dükkanın kapısında koca kilit var gibi karşıladı beni. Tek çare kaldı 500 metre aşağıda Eyüp Sultan Camii’nin tuvaletlerine yetişmek. Öylede yaptım.

Çocukluğumun ve gençliğimin geçtiği Eyüp’te Eyüp mezarlığının bütün mezar taşlarını, Eyüp Sultan Camii’nin bütün çevresini adım adım karış karış biliyorum. Eeee bir yerin yerlisi olunca tuvalet içinde camii tuvaletine gelmek saçma oluyor. Saçma ama bu gece bu ihtiyaç olmuş bende gelmiş idim. Benim bildiğim hatırladığım tuvalet çok değişmiş elbette.

Önce uzun parke taşlı yolsan yer altına doğru hafif eğilimli parke yolsan ulaşıyorsunuz tuvalete. Sizi iki vezne karşılıyor biri kadınlar tuvaleti diğeri erkekler tuvaleti. Çiş önemli ama parayı vermeden kaçmaktan önemli değil elbette. Çişten önce paranın tahsil edilmesi daha önemli. Son sıkıntısını kasıklarınızı sıkarak vezneye parayı uzatıp “dit” sesi ile açılan dönerli bariyerden koşa koşa tuvalete atıyorsunuz kendinizi.

Rahatlamanın verdiği etki ile kafanız çalışmaya başlıyor. Gözünüzün önüne o sıkıntılı durumda veznenin camında yazan 1.25 TL yazısı geliyor. Evet evet yanlış okumadınız ekmeğin bile 1 TL olduğu bir ülkede Eyüp Sultan Camiinde işemek 1.25 TL mal oluyor size.

Yılda milyonlarca insanın ziyaret ettiği, hatta halk arsında Eyüp Sultanı ziyarete ettiğinde yarı hacı sayılırsın diye esprilerin, takılmaların yaşandığı kutsal sayılabilecek bu mekanda özel bir isme ait olduğunu çalışma ruhsatında okuduğum bu tuvalette işemek 1.25 TL.

Peki 1.25 işemek istemez iseniz ne yapabilirsiniz. Size da ucuza nasıl işeceğinizi anlatayım. Ana caddeden İslam Beye doğru yürüyün 500 metre yukarda iki kardeşten birinin yaptırdığı Kasım Çavuş Camii’nde 1 TL ye işeyebilirsiniz, yine Eyüp meydanında ışıklarda bulunan diğer kardeşin yaptırdığı Sofu Karaali Camii’nin tuvaletinde de 1 TL’ye işeyebilirsiniz. Üşenmez iseniz tadilattan çıktığında yaklaşın Eyüp Sultan Camii’ne 1 km uzaklıkta İslambey camii’nin tuvaletinde 0,75 kuruşa çişinizi yapabilirsiniz. Ama dikkat edin bu camilerin tuvaletleri ve bahçeleri geceleri kapanmış oluyor. Malum hırsızlık olaylarından dolayı. (%99 Müslüman olan bir ülkede Camilerde hırsızlık da neyin nesidir?)

Farkındayım çok “ÇİŞ” kokan bir yazı oldu.

Kapitalizm 0,50 kuruşa içtiğin, yada bedava içtiğin suyu 1.25 TL çıkmasını sağlayan bir yöntemmiş. Hem de nerede milyonlarca insanın ziyaret ettiği çişi gelen insanın çokça olabileceği bir yerde.

 

Fedai Çakır

13 Mart 2016, İstanbul

BİR 8 MART DAHA

12729153_1147322365319403_1354955015810449694_n

Bir çok yazar 8 mart Dünya kadınlar günü için makaleler kaleme aldı, bir çok panellere katıldı konuşmalar yaptı ve bundan sonra ki süreçte de bunları yapmaya devam edecekler. Bunlardan biri de benim. 8 Mart Dünya kadınlar Günü için benimde yazdığım birkaç makale birkaç panel konuşmam oldu.

Kadınlar Günü için erkeklerin konuşmasını baştan bende yadırgardım ama bence konuşmalı erkekler daha çok konuşmalılar. Tek katılmadığım konu ise erkek konuşmacıların konuştuğu panelin dinleyicileri kadınlar olmasın, onlar yine erkeklere konuşsun.

Evet evet ben konuşmak isterim sadece erkek dinleyicisi olan bir panelde hatta orada olan erkelerin, eşine, sevgilisine, annesine, bacısına şiddet uygulayan erkekler olsun isterim, kadınlara cinsel tacizde bulunan erkekleri bir araya toplasınlar ben onlara konuşayım isterim, dükkanın önünden geçen kadının kalçasına arkadan bakan esnafların da olmasını isterim, otobüs gibi toplu taşıma aracında önünde ki kadına Fordculuk yapanlarında orada olmasını isterim, yahu ben aslında kadına daha küçük yaşta baskı uygulayan zihniyette olanlarında orada olmasının isterim.

Ne çok şey istedi der gibi oldunuz, Peki;

Kısa kes aydın havası olsun diyenler için söylüyorum;

“Aslında orada Dünya üzerinde ki bütün erklerin olmasını isterim.”

Ne konuşacaksın merak ettim diyenlere söylüyorum;

“Kadınların sorunları Dünyanın her yerinde aynı, emek ağırlıklı, baskı ağırlıklı, cinsel taciz ağırlıklı bir yaşamı ve bununda tek sebebi var BİZ ERKEKLER….”

Kadınlar Dünyanın her yerinde kadın hakları için mücadele veriyor, kadın mücadelesi aynı zamanda insan, insan olma mücadelesidir. Kadınların kapatıldıkları kafeslerden kurtulma mücadelesidir.

Fedai Çakır

7 Mart 2016, İstanbul