Maviş’in zaferi tüm kedilere emsal oldu

Evden tahliyesine karar verilen kedisini terk etmektense Bursa’dan tayinini isteyerek Antalya’ya taşınan hemşirenin kedisi Maviş için başlattığı hukuk mücadelesi zaferle sonuçlandı.

 

Yargıtay’ın bozma ilamının ardından yerel mahkeme, kedilerin evden tahliye edilemeyeceğine ilişkin ders niteliğinde emsal bir karara imza attı. Kedisi için evinden yurdundan olan Hemşire Ayşegül Yetiş, “Karar emsal olacak. Bunun için çok mutluyum ama Bursa’ya dönmeyeceğim.” dedi.

Edinilen bilgiye göre, geçen yıl, Hamitler TOKİ‘de oturan 34 yaşındaki Ayşegül Yetiş, site yönetimi ile evinde ve site içinde beslediği kediler yüzünden mahkemelik oldu. Açılan dava üzerine evde keşif yapan Bursa 3. Sulh Hukuk Mahkemesi, “Toplu Yapı Temsilciler Kurulu izin vermediği müddetçe müstakil veya ortak yerlerde ticari maksatla dahi olsa kedi, köpek ve kümes hayvanları beslenemez” şeklindeki hükmü esas alarak, davalı Yetiş’in evde ve site içinde kedi beslemesinden men edilmesine karar verdi. 10 yıldır birlikte yaşadığı kedisini sokağa atmaktansa işini, hatta yaşadığı şehri terk eden hemşire Yetiş, yeni aldığı evini satarak, tayinini isteyip Antalya’ya yerleşti.

Gözyaşları içinde yaşadığı şehri terk eden Yetiş, Avukatı Nilay Parlar Ateş aracılığıyla kararı temyiz etti. Yargıtay, sulh hukuk mahkemelerinin evden tahliye yönünde karar vermesinin söz konusu olmadığını, bu alanda yetkili mahkemenin asliye hukuk mahkemeleri olduğunu ifade ederek, kararı usulden bozdu. Davayı yeniden ele alan Bursa 6. Asliye Hukuk Mahkemesi, kedilerin evden tahliyesinin önüne geçecek emsal bir karara imza attı. Hakim Gökhan Turhan, TMK’nın 2. ve 3. maddelerindeki ‘iyi niyet’ prensiplerini dikkate alarak ders niteliğindeki bir karar verdi. Hakim Turhan kararın gerekçesinde, “Hayatın olağan akışına göre, küçük bir canlı olan kedinin gerek özel alanda gerek ortak alanda bakılıp beslenmesinden rahatsızlık duyulmasının insanı bir davranış olmadığı, saygı, sevgi, iyiniyet ve merhametin yalnızca insanların birbirine karşı, diğer tüm canlılara karşı gösterilmesi gereken evrensel hak ve sorumluluklardan olduğu, vicdan taşıyan her bireyin bu hak ve sorumlulukları özveri ile yerine getirmelerinin geçerliliği hususunda hassas davranmayı bir mecburiyet olarak görmesi gerektiği, bu durumun medeni yaşam kuralları ve medeni hukukun asıl ruhunu taşıyan temelini oluşturan iyi niyet prensibi ile birebir örtüştüğü, dolayısıyla vicdanen olaya konu davadaki kedinin ortak alandan, özel alandan çıkartılmasını gerektirecek bir durum bulunmadığı anlaşıldığından sübut bulmayan davanın reddine karar verilmiştir” ibarelerine yer verdi.
Kararı Antalya’daki evinde İHA’ya değerlendiren Yetiş, “Bütün hayatımı Maviş ile paylaştım. Sokağa atamazdım. Bu kararın ardından Bursa’dan yakınlarımdan, iş ortamından ayrılmak çok zor oldu. Yeni bir hayat ve düzen kurmak zorunda bırakıldım. Biz ilk davanın tahliye kararını temyize götürdük. İlk kararda, Ayşegül Yetiş’in sokak hayvanını ve evdeki kediyi beslemesinin men edilmesine karar verildi. Bunun üzerine temyizde karar bozuldu. Yeniden dava asli hukukta görüldü. Biz kazandık. ‘Sokak hayvanını beslemek insani bir zorunluluktur, kedinin ortak alanda yada evde beslenmesinde herhangi bir sakınca yoktur. Kedi insanlara zarar verebilecek bir yapıya sahip değildir’ denildi. Kedinin tahliye edilebilecek bir canlı olmadığına karar verildi” ifadelerini kaydetti.

“BÜYÜK MÜCADELE VERDİK”

Kararın tüm Türkiye’de emsal olacağını vurgulayan Yetiş, “Diğer kediler aynı kaderi yaşamasın diye büyük mücadele verdik. Maviş için dünyanın öbür ucuna da giderdim. Ama benim gibi yapabilecek imkanı olmayan insanlar var. Onlar için haklarını savunmaya devam ettim. Ve sonuçta kazandık. İyi olan kazanacaktı. Adalet yerini buldu. Olması gereken buydu. İyilikten yanayız diyoruz ama küçücük bir canlının varlığına tahammül edemiyoruz. Böyle olmaması gerektiğini adalet de gösterdi. Davanın da devamını getirmeyi düşünüyorum. Çünkü hiçbir kötülük cezasız kalmamalıdır. İnsanlar yaptıklarıyla rahat rahat oturmamalıdır” dedi.

“BURSA’YA DÖNMEYECEK”

Karar ile başka kedilerin de evden atılmasının önüne geçildiğini kaydeden Yetiş, “Kararın sevincini yaşıyoruz. Maviş çok mutlu, bahçeli bir evde yaşıyor. Önemli olan maviş benim yanımda. Kazanmama rağmen eski yaşadığım yere geri dönmeyi düşünmüyorum” diye konuştu.

“ARTIK KİMSE TEDİRGİN OLMASIN”

Yetiş, “Sokak hayvanlarını unutmayın. Onların yaşam hakkına saygı göstersinler. Bunu insanı görev olarak yapalım. Bir kap yemek ve su bırakalım. Kimse sokak kedisini veya köpeğini kedisini evinde beslerken tedirgin olmasın. 3 yıldır maddi manevi beni yıpratan bir davayı kazandık. Biz bunun hukuk yönünden başardık. Adalet yerini buldu emsal bir karara imza attık” şeklinde kullandı.

“MAVİŞ’İN ZAFERİ”

Müvekkilinin kedisi Maviş için hukuk savaşı başlattıklarını ifade eden Av. Nilay Parlar Ateş ise, “Tüm dava sürenci dikkate aldığımızda buna ‘Mavişin Zaferi’ diyelim. Müvekkilimizin hem evde beslediği kedileri hem de ortak alanda beslediği sokak kedileri vardı. Fakat site yönetimi bundan rahatsız olduğu için dava açtı. Mahkeme ilk kararında müvekkilimin, hem kendi evinde hem de ortak alanda hayvan beslenmesi konusunda men edilmesine karar verdi. Biz bu kararı temyiz ettik, karar Yargıtay tarafından bozuldu. Ardından mahkeme değişti, yeni mahkemede olumlu bir karar elde ettik. Bizim bu mahkemede aldığımız karar tüm hayvan severler için bir emsal teşkil edecek. Mahkemenin gerekçesi gerçekten çok güzel, bu karar tüm insanlığa bir ders veren bir gerekçe oldu. Köpeklere ilişkin birçok mahkeme kararı vardı, ancak kedilere ilişkin emsal teşkil eden kararımız yoktu. Kedilerin çevreye rahatsızlık verecek bir canlı olmadığını, hayvan beslemenin normal bir davranış olduğu, beslemeye engel olanların ise yaşam haklarına saygısız davranışlarda bulunduğuna dair bir gerekçemiz var. Yani mahkeme özetle, gerek bağımsız bölümde, gerekse ortak alanda kedilerin beslenmesinde herhangi bir sakınca yoktur. Kediler, yapısı gereği çevreye rahatsızlık vermiyor” şeklinde konuştu.

BERKTUĞ ÖNCÜ – OSMAN AKIN

Kaynak: http://www.iha.com.tr/haber-mavisin-zaferi-tum-kedilere-emsal-oldu-523154/

 

1428143

GÖZLERİME BAK DA SÖYLE

Gözler insan da bir başka bakar mı ki;

 

Yalan söylediğini düşündüğümüz kişiye haykırırız.

 

“gözlerimin içine bakarak söyleyebilir misin?”

 

Ayrılmak isteyen kadına/erkeğe söylenir

 

“ayrılmak istediğini gözlerime bakarak söyle”

 

Uzmanlar bir kişinin yalan söyleyip söylemediğini gözlerden anlarlar, gözler insanı bir çok konuda ele veren bir organımızdır.

 

Depremde göçük altından çıkarılan bir insanın gözlerinin de yakalarsınız saatlerce göçük altında kalmışlığın verdiği korkuyu ve kurtulmanın da verdiği sevinçi. Trafik kazası geçirmiş bir insanın gözlerinde yakalarsınız korkuyu ve panik ruh halini, , kabahat sayılabilecek bir suçu işlemiş bir insanın gözlerinde yakalarsınız utanma duygusunu ve yakalanmanın verdiği ezikliği.

 

Daha bir çok duygu durumunu yakalarsanız insanın gözlerinde, “gözler yalan söylemez” mısraları işte bu yüzden ortaya çıkmıştır ve inanırız gözlerin yalan söylemediğine de.

 

Bir sokak köpeğinin gözlerine de bakın lütfen. O köpeğe de bana yalancımı diyorsun. Gözlerime bakarak söyle der gibi bakın onların gözlerinde, sizden ayrılmak isteyen sevgilinin gözlerine bakar gibi bakın onların gözlerine de, depremde göçük altından çıkmış birinin gözlerine bakar gibi yada bir kaza geçirmiş birinin gözlerine de bakar gibi bakın o sokak köpeklerinin gözlerine.

 

Kap kara kestane gibi gözlerine bakın,o gözlerin deriliklerine inmenize bile gerek yok hemencecik anlayacaksınız…

 

Ve onları çok seveceksiniz.

 

Gözler insanda bir başka bakmaz, her canlıda aynı bakar.

 

Her canlıda ele verir gözler.

 

Korkuyu, çaresizliği hele de sevgisizliği.

 

Fedai Çakır

20 Aralık 2015, İstanbul

HAYATTA ARKALARA DOGRU İLERLEMEYELİM BAYLAR/BAYANLAR

Toplu olarak bir arada sıkışmış tıkış tıkış bir toplum olarak yaşıyoruz.

Bizler; Akıllı telefonlar da Internet hizmeti sunması ile toplumumuzda birçok insan sürekli sosyal paylaşım sitelerine yada oyunlara bağımlı oldular. Aynı ortamda oturan kişilerin bile birbirleriyle iletişim kurmaktan uzaklar, hatta sanal ortamdan bir iletişimin gerçekleştiğine çok sıklıkla gördüğümüz sahnelerden birisi haline gelmedi mi?.

Toplu taşıma araçlarında, banklarda, sıra beklerken, çalışırken kısacası her an sürekli bir şeyleri takip etme ve sanal ortamda olma çabamız, özellikle Internet oyunlarında görülen belirli zamanlarda bağlanma mecburiyeti getiren oyunlar bu bağımlılığın gün geçtikçe artmasına sebep olmaktadır.

İnsanlar Internet üzerinden hayvan besliyor, çiftlik kuruyor, çiçek ekiyor, kedi besliyor, hasat yapıyor, gerçek hayatın benzeri bir sanal gerçeklikle birey sanki çiftçilik ediyor gibi gece yarısı bir vakitte kalkıp tarlayı suluyor veya hayvana yem veriyor.

Film, dizi, müzik sohbet, gibi sosyal yaşamın olmazsa olmazları da internet üzerinden oluşmaya başlaması tamamen a sosyal insanların, bireylerin kalabalıklaşmasından çok tekilleşmesine neden oldu.

Sosyal medya ile güzel düşünceleri olan insanların bu güzel düşüncelerine ulaşmak da daha kolaylaştı. Bu güzel insanlar hayatta olan yada olmayan güzel insanlar. Bu konuda bir makale kaleme alan Fedai Çakır, sosyal medyayı eleştirirken güzel insanları tanımanın ve fikirlerini öğrenme açısından faydasına da değiniyor. Sevgi ve saygıyı ön plana çıkaran Çakır makalesin de;

“Mesela bir çok insanın yaşam tarzı ile hayranlık uyandıran Uruguay Cumhurbaşkanı Jose Mujıca’ı Türkiye’de tanımayan yok. Bir zamanlar ülkeye girmesi yasak olan, vatan haini ilan edilen Nazım Hikmet’in düşüncelerini sayfalarda görmek ve en çok beğenileri de aldığına şahit olmak kaderin bir oyunu gibi.

Cemal Süreya’nın, Özdemir Asaf’ın ve daha bir çok şairin dizlerinden öğreniyoruz aşk’ı.

“İnsan kötüydü, kitaplara sığındım” diyen Cemil Meriç ile sanki kitapları tekrar keşfediyoruz.

Dizlerinde saf aşk’ı temsil eden şairlerin paylaşılan şiirlerini sözlerini hayran hayran okurken bir taraftan da saf olmayan ilişkileri yaşamakta nerden çıktı.

Uruguay Cumhurbaşkanı Jose Mujıca’ın hayat felsefesi olan dünya malına tamah etme, ihtiyacın olan kadar ile yetin kalanını paylaş felsefesine hayran hayran okurken, sabahın köründe kalkıp daha büyük bir ev, daha lüks bir araba için geçe gündüz demeden çalışma da neden?
Nazım’ın aşk ve vatan üzerine dizlerini okurken kendinden geçen bu toplum, vatanın kutuplaşıp bölünmesine sessiz kalacak kadar da duyarsızlaşmış. Hani nerede vatan sevgisi, toprak aşkı…

Mevlana, Hacı Bektaş Veli ile tanışan yepyeni bir toplum ile karşı karşıyayız. Sayfanızda Mevlana’nın bir sözünü paylaşın beğenileriniz tavan yapıyor. Peki sevgi tohumları ile yüklü olan Mevlana, Hacı Bektaş Veli öğretilerine karşın insanlar akrabalarını bile düşüncelerinden dolayı facebook’dan silmeler küsmeler, kin gütmeler neden?

İşte tam burada susup düşünüyorum manasız anlamazsız gelen bu davranış şeklinin karşısında susup sadece düşünüyorum… Din ile yatıp kalkan bir kesim, sanat ve edebiyattan bi haber bir kesim, Milli değerlerini hiçe sayan kendi kurucunsa küfürler eden bir kesim. V.s.” (1)
A sosyal bir yaşamın gelecek ve bu günkü hayatımızda ne kadar bizleri insanlığımızdan uzaklaştırdığını düşünme zamanı geldi de geçti bile değil mi? Elbette internete teknolojiye karşı değilim olmayalım da fakat hayatın gerçek tadlarını da unutmayalım.

Bir dolmuş da yaşıyor gibi tıkış tıkış yaşamamalı insan, “Hayatta arkalara doğru ilerleyemeyelim” beyler / bayanlar.
Rakibe Dere
Kaynakça: (1) www.fedaicakir.com (GÜZEL İNSANLARIN, GÜZEL DÜŞÜNCELERİ)

GOY GOY’CU TOPLUMUZ VESSELAM

Goy Goy’un anlamını bilmeyenler için bir hatırlatma yapalım. Genel olarak birkaç anlam ifade etse de, toplumumuzda yaygın “Boşu boşuna, bilgisiz olarak, gereksiz yere çok konuşan kimse” (1) olarak kullanılıyor.  Biraz daha argoca “Bos konuşmalar, geyik muhabbeti, fikirce bir şey üretmeyen ortam” da denilebilir. Benim yazım daha çok bu ikinci şık etrafında gelişiyor. Tam olarak aslında “bir şey üretmeyen ortam

Aralık Dünya engelliler günü olarak her yıl kutluyoruz.  Sosyal medyalarda “Caps’lar (2) paylaşılır, manalı anlamlı sözler yazılır, bir çoğu da birbirinden  (Ç)almadır bunların. Ana haberlerde ünlülerin engelli vatandaşlarımızla olan görüntüleri yapmacık goy goy sohbetlerini dinleriz. Belediyeler festivaller, etkinlik yapmak için birbirleri ile yarışırlar. Devlet büyüklerimiz ise konuşmalarında illa bu konuya değinirler. Toplumun her kesimin bu konuda söyleyecekleri illaki vardır elbette.

En çok engelli çocuğu olan annelerin “Allahım benim canımı çocuğumun canından önce al” haykırışını, birbirimize göndermeler yaparız. Engelli birinin yanından geçerken “şükürler olsun Allahım’a” diyerek sesli herkesin duyacağı kadar dualar ederiz. Bu ve buna benzer bir çok tepkilerimiz var elbette.

En çok vurgulanan bir konu ise “unutma bir gün sen de engelli olabilirsin”. Bu kelimeleri okuduğunda insanların bazıları elbette denize balıklama dalıp felç kalmayı, trafik kazasından sonra bir uzvunu kaybetmeyi, yada evde merdivenden düşüp elden ayaktan düşmeyi düşünüyor mudur bilemiyorum.

3 Aralık’ta en çok konuşulan konulardan bir kaçını da sayalım.  Kaldırımlara araçlar park ediyor, bir çok kamu binalarının asansör olmayışı, engelli arabası rampalarının olmayışı, sosyal haklarının eksiklikleri, verilen maaşların yetersiz oluşu yada almayışları, iş imkanlarının olmayışı, kamunun bile yeterli istihdam etmeyişi, insanların acıma ile hareket etmeleri, özel sektörün ise neredeyse engellileri hiç görmeyişi, aile içi dışlanmaya kadar daha bir çok konu…

4 Aralık olduğun da ise bunları konuşan paylaşan insanlar topluluğunun, ünlülerin, belediye ve devlet büyüklerinin bir çoğu yeni gündem peşinde olacaklar.  5 Aralık’ta “Kadın Hakları Günü”’ne hazırlanacak caps’lar sözler olacak, 10 Aralık’ta ise hepimizi kapsayan bir konuya hazırlanacağız  “Dünya İnsan Halkları günü”’ne.

Öğretmenler Günü”’de yılın 364 günü unuttuğumuz öğretmenlerimiz birden aklımıza gelmişti, “Dünya Çocuk Hakları Günü”’de ise küçük yaşta çalışan çocuklar birden türemiş gibi şaşırmış, çocuk tacizlerine vurgular yapmıştık, “Organ Nakli Haftası”’de ise hepimiz organ bağışının ne kadar önemli olduğunu anlattık bir birimize,  derken “Dünya Yaşlılar Günü” ‘de hep beraber huzur evlerine gitmiştik….

31 Aralık gecesi geçen yılın getirip götürdüklerini paylaşacağız bir birimizle, Hindi kesenler ile Kurban kesenlerin tartışmaları da olacak elbette,  eğlenip içip coşanlarla alternatif yılbaşını kutlayanlarda olacak, bol bol operatörleri zenginleştirecek mesajlar 12.00 geçerken atılacak, kutlama temenniler olacak. Güzel olanda olacak olmayanda ama sonuçta 1 Ocak olacak, gece aydınlığa kavuşacak.

Her özel günün sonrasında başka özel günlerin kutlanacağı gibi. Yazılanlardan, atılan caps’lar dan pek azımız nasibimizi alacağız. Gün bitip gece sabaha, aydınlığa ulaştığında unutacağız geçen günde yazılanları da.  Engelli vatandaşımız baş başa kalacak işgal olmuş kaldırımlarla, asansörüz binalarla, acıma ile bakan bakışlarla, öğretmeler bir yıl daha bekleyecek hatırlanmak için, çocuk tacizlerini okumaya devam edeceğiz gazetelerde, kadın cinayetlerini, kadına şiddet’e kayıtsız kalacağız yine, Gazilerin dertlerini gaziler gününde dinleyeceğiz belki de. Organ bağışı yapmamış caps ve yazılar paylaşan insanlarla yaşayacağız elbette.

Bir sonraki Yaşlılar haftasını görmeyecek yaşlılarımız yaşamıyor olacak bu toplum da, organ bulmadan mefta olan hastalarımızla paylaşacağız bu hayatı, her gün bir doğum, kaza ile engelli bireylere sahip olan bir toplum olacağız, yeni gaziler katılacak aramıza, çocukken tecavüze uğramış, taciz edilmiş bunun yarası ile yaşamaya çalışan bireyler olacak aramızda ve bizler sadece “Goy Goy” ile yaparak yaşayacağız, ömrümüzü tüketeceğiz bu hayatta.

Özdemir Asaf ne güzel demiş “Sarılmak için yürek gerekir kollar sonraki iş” diye.

 

Fedai Çakır

3 Aralık 2015, İstanbul

 

 

 

Kaynakça:

1- http://www.tdk.gov.tr/index.php?option=com_gts&arama=gts&kelime=goygoycu

2- Bu ifade aslında köken olarak ingilizcesi capture olan kelimeden oluşturulmuş yeni bir sosyal medya eğlence kavramına verilen isimdir.